Öğrenme güçlüğü

Öğrenme güçlüğü çok boyutlu ve tanımlaması zor bir kavramdır. Öğrenme beyin tarafından gerçekleştirilir ve bu fizyolojik bir olaydır.

Öğrenme güçlüğünün zeka ile bir bağlantısı yoktur. Zeki insanlarda öğrenme güçlüğü yoktur ya da öğrenme güçlüğü olanlar zeki değildir gibi bir yargıda bulunamayız.

Öğrenme terapisi gerektiren durumlar

Akademik başarısılık

Dikkat eksikliği

Öğrenmekte zorluk çekme

Dinlemekte zorluk çekme

Yönergeleri akılda tutamama

Konsantre olamama

Detayları gözden kaçırma

Çabuk sıkılma

Başladı işi yarım bırakma

Plan yapıp organize olamama

Sık sık hata yapma

Son 30 yıldır beyin üzerinde yapılan çalışmalar; çocukların öğrenme güçlüğü çekmesi, ders dinlememesi, ödevlerini yapmaması gibi sorunların aile ve okul gibi dışsal nedenlerden çok beynin çalışmasıyla ilgili fizyolojik sebeplerden kaynaklandığını ortaya koymuştur.

Karmaşık bir yapıya sahip olan beynin farklı bölümleri farklı işler yürütmektedir. Genel özellikler itibari ile insan beyni birbirine benzese de aslında her insanın beyni kendisine özeldir ve yapısal farklılıklar taşır.

Beyinde, sinirler arasındaki iletişimi sağlayan kimyasallar ve elektrik akımı, sinir hücrelerinin yapısı, sağ ile sol beyin arasındaki koordinasyon gibi faktörler öğrenmeyi etkilemektedir. Bu nedenle okulda okul başarısızlığı yaşayan çocuğa gerçekten yardımcı olmak istiyorsak öncelikle onda öğrenme güçlüğü olduğunu ve bunun fizyolojik temellere dayandığını kabul etmemiz gerekmektedir.

Büyük ölçüde kalıtsal ve fizyolojik sebeplerden kaynaklansa da öğrenme güçlüğü hastalık değil, bir farklılıktır.

Öğrenme güçlüğü yaşayan çocukların sorunu aslında var olan eğitim sistemiyle ilgilidir. Bir sınıfta 6-7 saat otur

mak, sürekli olarak dinlemek, yazmak, verilen çalışma kağıtlarını doldurmak, ilgi, duymadıkları bilgileri öğrenmeye çalışmak ve projeler yapmak onların yapısına uygun değildir.

Aslında beynin temel işlevi çevreyle etkileşim kurarak, onlardan yararlanarak bireyin yaşamını sürdürmesini sağlamaktadır. Bu çocuklar yaşamlarını yardımsız sürdürebilirler. Yani bu çocukların beyinleri temel görevini yerine getirmektedir. Ancak düşünme ve öğrenme biçimleri okuldaki öğretim biçimlerinden faydalanmaya uygun değildir. Bu yüzden bazı psikologlar öğrenme güçlüğü olarak tanımlanan şeyin aslında çocukların öğrenme biçimlerindeki farklılıklardan kaynaklandığını söylerler.

Eğitimciler çocukların öğrenme farklılıkları dikkate alınarak eğitim verildiğinde her çocuğun başarılı olabileceğini özellikle vurgulamaktadırlar. Bu konuda yapılan araştırma ve çalışmalar bu düşünceyi doğrular niteliktedir. Ancak okul sistemi içinde kalabalık gruplara yapılan öğrenimin kişiye özel hale getirilmesi oldukça güçtür.

Sonuçta adı ister öğrenme güçlüğü olsun ister öğrenme farklılığı olsun gerçek olan çocukların bu özelliklerinin doğuştan gelmesi sebebiyle kolay kolay değişmeyeceğidir.

Günümüzde öğrenme güçlüğü olan çocukların sayısının giderek arttığı gözlenmektedir.

Öğrenme güçlüğü olan çocuklar genellikle ilkokulda öğretmen tarafından fark edilirler.

Okulda başarısız olan çocuklar bazen sinirli, bazen umursamaz ve vurdumduymaz tavırlar sergileyerek öğretmeni çileden çıkarırlar.

Ailelerse çocuklarının başarılı olmasının önemini idrak edemediğini düşünürler. Sürekli olarak iyi bir eğitim almalarının onlar için ne kadar faydalı olacağını ve biraz çalışırlarsa başarabileceklerini söylerler.

Hatta akıllı oldukları halde akıllarını kullanmadıkları için onlara kızarlar.

Oysa her çocuk sevilmek ve başarılı olmak ister. Bu çocuklar ilkokul 3.sınıfa kadar başarısızlıklarının çok farkında değillerdir. Ancak 4.sınıftan itibaren aldıkları notlar karşısında öğretmenin başarılı öğrencilere gösterdiği tavır ile kendilerine gösterdiği tavır arasındaki farkılılıkları gözlerler ve başarısız olduklarını anlamaya başlarlar. Çocuklar başarısız olduklarını anlarlar ama neden başarısız olduklarını anlayamazlar. Bu yüzden kendileri yalnız ve çaresiz hissederler.

Sayıları hiç de az olmayan bu çocukların mutsuzluluklarının temel kaynağı anlaşılamamaktadır.

Aileler dışarıdan bakıldığında normal görünen çocuklarının başarısızlığına bir anlam veremedikleri için hem çocuğu hem de kendilerini hırpalarlar.

Aile, öğretmen ve çocuğu; öğretmen, aile ve çocuğu suçlar. Bu arada hem evde hem okulda hırpalanan çocuğun ne kadar acı çektiğini kimse fark etmez. Bu çekilen acı ve suçlamaların faturası ergenlikle birlikte depresyon, madde bağımlılığı, intihar eğilimi, suça yönelme olarak çıkar. Çocuk bu hale gelmeden durum fark edilmeli ve hemen müdahale edilmelidir.